Hac Nedir ?
Hac, İslâm’ın beş esasından birisidir.
Hem malî ve hem de bedenî bir ibadettir.
Hac, kelime olarak, “yönelmek, kasdetmek, bir kimseyi ya da bir yeri çokça ziyaret etmek” anlamlarına gelir.
Dini bir terim olarak hac, “Belirli bir zamanda usulüne uygun olarak
ihrama girdikten sonra Arafat’ta vakfe yapmak, Kâbe’yi tavaf ederek
ziyaret etmek ve diğer bazı dini görevleri yerine getirmek” suretiyle
yapılan ibadeti ifade eder. Bu ibadeti yerine getirene hacı denir.
Hac, hicretin IX. yılında farz kılınmıştır. Haccın farz olduğu hükmü,
Kur’an ve Sünnette bildirilmiştir. Bu konuda tüm müslümanlar görüş
birliği içerisindedirler. Kur’an-ı Kerîm’de, “Gitmeye gücü yetenlerin
Kâbe’yi haccetmeleri insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır.”
buyurulmuştur. Hz. Peygamber de, “İslâm beş temel esas üzerine
kurulmuştur. Bunlar, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in
Allah’ın peygamberi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek,
Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.” buyurmaktadır.
Hac, bilindiği şekliyle Hz.İbrahim’e kadar uzanan bir ibadettir. Kur’an
ve hadisler bize, Hz.İbrahim’in haccından, insanları hacca çağırmasından
bahsetmekte, (Hac 22/27-28) Kâbe’nin ve hac menasikinin tarihçesine
işaret etmektedir.
Hac Kimlere Farzdır ?
Erkek olsun, kadın olsun şartlarını taşıyan her müslümana, ömründe bir
defa haccetmek farzdır. Üzerine hac farz olan kimse, bu ibadeti
geciktirmeden bir an önce yerine getirmelidir. Üzerine farz olduğu halde
bir takım gerekçelerle bu önemli ibadeti yerine getirmeyip ileri
yaşlara ertelemek dinen uygun değildir. Bu şekilde haccını erteleyip
daha sonra bizzat hac yapamayacak duruma düşen kimse, yerine bedel
(vekil) göndermek zorunda kalır.
Bir kimsenin hac ibadetiyle yükümlü sayılması için; müslüman, akıllı,
erginlik çağına ulaşmış, hür, hac için yeterli malî imkâna sahip ve bu
ibadeti yerine getirecek vakte erişmiş olması şarttır. Bu şartlardan
birini taşımayan kimseye hac farz olmaz.
Kendisine hac farz olan kimsenin, haccını bizzat eda etmekle yükümlü
sayılması için de, sağlıklı olması, tutukluluk veya yurtdışına çıkma
yasağı gibi bir engelinin bulunmaması ve yolun güvenli olması şarttır.
Ayrıca boşanma veya ölüm iddeti beklemekte olan kadının, beklemesi
gereken süreyi tamamlamış olması lazımdır.
Hac yolculuğuna katlanamayacak, ya da fiilen haccedemeyecek derecede
hasta olanlar ile, yaşlılar, tutuklular, yurtdışına çıkışları
yasaklanmış olanlar ve iddet beklemekte olan kadınlar, hac kendilerine
farz olsa bile, eda ile yükümlü değildirler. Bu durumda olanlar şartları
oluştuğu takdirde bizzat haccederler.
Haccın Faziletleri
Dünya ve ahiret hayatı açısından önemli bir dönüm noktası olan hac,
samimi ve ihlâslı bir şekilde yerine getirildiği zaman, müslümanı
günahlarından arındırır, onun Allah katındaki derecesini yükseltir,
cenneti kazanmasına vesile olur ve kişiyi ahlâken olgunlaştırır.
Gücü yetenlerin farz olarak ömürlerinde bir defa yapacakları bu ibadetin
fazileti gerçekten büyüktür. “Kim Allah için hacceder de kötü söz ve
davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa – kul hakları hariç –
annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlardan arınmış olarak döner”
hadisi şerifi, haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu anlatmaya
yeter. Bununla birlikte haccın fazileti konusunda birkaç hadis-i şerif
daha zikretmek yararlı olacaktır.
Peygamber Efendimiz (S.A.S.) şöyle buyurmuştur:
“Makbul haccın karşılığı Cennetten başka bir şey değildir. Umre de diğer bir umre ile arasındaki günahları siler.”
Amellerin hangisi daha faziletlidir? şeklindeki bir soruya
Peygamberimiz: “Allah ve Rasûlüne iman” şeklinde cevap vermiş; sonra
hangisi ? diye sorulunca;
“Allah yolunda cihad” buyurmuş, sonra hangisi? denince;
“Makbul hac” diye cevap vermiştir.
Hacceden kimselerin Allah katındaki değeri çok yüksektir. Bu sebeple
Yüce Allah onların içtenlikle yapacakları duaları geri çevirmez.
Peygamber Efendimiz;
“Haccedenler ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir. Kendisine dua
ederlerse, dualarını kabul eder, Bağışlanma dilerlerse onları bağışlar”
buyurmaktadır.
Konuyla ilgili bir diğer hadis-i şerif de şöyledir:
“Hac ve umreyi art arda yapınız. Çünkü bu ikisi, körüğün demir, altın ve
gümüşün pasını giderdiği gibi fakirliği ve günahları yok eder.”
Bir hadis-i şerifte de hac ve umre normalde gaza yoluyla yapılan cihada
katılmayan yaşlılar, küçükler, güçsüzler ve kadınların cihadı olarak
nitelendirilmiştir ki, bu da haccın ne derece faziletli bir ibadet
olduğunu göstermektedir.
Yüce Allah’ın kullarını en çok affettiği gün olan Arafe gününde saçı
başı dağılmış, toza toprağa belenmiş bir vaziyette el açıp Allah’a
yalvaran kullarını Cenab-ı Hak mutlaka affeder. Önemli olan böylesine
üstün bir ibadeti, gereği gibi yerine getirerek onun faziletinden
yararlanmaktır.
Haccın Hikmetleri
Allah’ın emrettiği her şeyde şüphesiz insanların dünya ve ahiret hayatı
için pek çok hikmetler vardır. Bu şaşmaz gerçeğe göre haccın da pek çok
hikmetleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:
Her insan yaratılışı gereği Yüce Allah’a karşı kulluğunu ortaya koymak
ihtiyacındadır. Hac, kula, en belirgin bir şekilde Yüce Allah karşısında
aczini ortaya koyma, kulluğunu ifade etme ve onun verdiği nimetlere
şükretme imkanı veren bir ibadettir. Çünkü hacı, mal, mülk, makam ve
mevki gibi dünyevi unsurlardan sıyrılarak Allah’a yönelir. Sonsuz güç ve
kudret sahibinin karşısında teslimiyetini ve bağlılığını ifade eder. Bu
durum kendisine Allah’a kul olma zevkini tattırır.
Hac; renk, dil, ırk, ülke, kültür, makam ve mevki farkı gözetmeksizin
aynı amaç ve gayeleri taşıyan milyonlarca müslümanı bir araya getirerek
eşitlik ve kardeşliğin çok canlı bir tablosunu oluşturur. Bu, lafta
kalan kuru bir iddiadan ibaret değildir. Zenginiyle, fakiriyle,
güçlüsüyle, güçsüzüyle bütün hacılar aynı kıyafetler içinde, aynı
mahrumiyetleri yaşayarak, aynı güçlüklere katlanarak, aynı şartlarda
hareket ederek fiili bir eşitlik ve kardeşlik eğitiminden geçerler.
Trilyonlara hükmeden bir zenginle geçimini zor karşılayan bir fakire
aynı kıyafet içinde Arafat’ta beraberce el açıp dua ettiren ve Kâbe’nin
etrafında yan yana tavaf ettiren hac ibadeti, insanlara makam, mevki,
mal mülkle böbürlenmemeyi, İslâm kardeşliği içinde tanışıp kaynaşmayı ve
mahşeri unutmamayı öğretir.
İslâm Dininin doğup yayıldığı, vahyin indiği, Hz. Peygamber ve Ashabının
bin bir güçlük ve sıkıntılar içinde mücadeleler verdiği ve Hz. Adem’den
beri bazı peygamberlerin uğrak yeri olmuş kutsal toprakları görmek,
müminlerin dini duygularını güçlendirir, İslâm’a bağlılıklarını artırır.
Dünyanın dört bir tarafından gelen, renkleri, dilleri, ülkeleri ve
kültürleri farklı, fakat hedef ve gayeleri aynı binlerce müslümanın
birbirleriyle kaynaşması ve görüşmesi sağlanmış olur. Bu durum
müslümanların birbiriyle irtibat kurmalarına, birbirlerinin dertlerinden
haberdar olmalarına ve hatta ticari bağlantılar kurmalarına imkan
sağlar.
Hac ibadetiyle müslüman, Yüce Allah’ın kendisine lütfettiği sağlık,
yetenek, mal ve mülk gibi dünyevi nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Hac
yapan müslümanlar sabır, tahammül, sıkıntılara katlanma, güçlüklere
göğüs gerebilme, büyük kalabalıklarla aynı anda hareket ederek aynı
şeyleri yapabilme, yardımlaşma, dayanışma ve belli kurallara adapte
olabilme… gibi ahlaki özelliklerini geliştirirler.
Hac, müslümanlarda ömür boyu silinmeyecek derin hatıralar bırakır. Bu
hatıralar; müminin hacdan sonraki yaşamında istikametini kaybetmemesine
hizmet eder. Hac, müminin hayatında adeta bir dönüm noktası oluşturur.
Arafat gibi mahşerin örneğini oluşturan bir yerde Allah’a el açıp
yalvaran ve günahlarından sıyrılan bir müslüman bir daha kolay kolay
eski işlediği günahlara dönmek istemez. Bu yönüyle hac, günahkar
müslümanlar için bir arındırma ve iyileştirme işlemi görür.
Hac sayesinde müslümanlar arasında güzel etkileşimler meydana gelir.
Müminler birbirlerinden güzel hasletler alırlar. Fikirlerinde müspet
anlamda önemli değişmeler olur. İnsanları birbirinden uzaklaştıran
ırkçılık gibi olumsuz düşüncelerin törpülenmesi sağlanır.
Kısaca haccın, başka ibadetlerde olmayan kendine özgü pek çok
hikmetleri, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve psikolojik yararları vardır.
Yukarıda yalnızca bunlardan bazıları zikredilebilmiştir.
Kabe
Haccın sebebi ve namazlarda kıblegâhımız olan Kâbe, yeryüzünde alemlere
bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk binadır.
Allah’ın emriyle Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından Mekke’de
yapılmıştır.
“Mescid-i Haram” denilen mabedin ortasında bulunan Kâbe, kuzeydoğu
duvarı 12.63; kuzeybatı duvarı 11.03; güneybatı duvarı 13.10; güneydoğu
duvarı 11.22 ve yüksekliği 13 m olan 145 m2 alan üzerine kurulmuş taş
bir binadır. Üzeri siyah bir örtü ile örtülüdür. Örtüsü her sene hac
mevsiminde yenilenmektedir.
Kâbe’nin köşeleri yaklaşık olarak dört ana yönü gösterir. Köşelerden her birinin ayrı ismi vardır.
Doğu köşesine “Hacer-i Esved” veya “Şarki”, kuzey köşesine “Irakî”, batı köşesine “Şâmî” ve güney köşesine de “Yemânî” denir.
“Hacer-i Esved”, Kâbe’nin doğu köşesinde yerden 1.5 m yükseklikte
bulunmaktadır. “Hacer-i Esved” siyah taş demektir. Hz. İbrahim
tarafından tavafa başlanacak yere işaret olmak üzere konulmuştur.
Başlangıçta çevresi 18-19 cm olan bu taş, çeşitli yıkımlar sebebiyle
birkaç defa kırılmıştır. Şimdi, ilk olarak konulduğu köşede, gümüş
muhafazalı kurşun içine gömülü yedi parça halinde bulunmaktadır.
Kâbe’nin, kuzeydoğu duvarında (Hacer-i Esved ile Irakî köşeleri
arasında) Hacer-i Esved köşesine yakın ve yerden 1.97 m kadar
yükseklikte bulunan altın kaplı bir kapısı vardır. Kapı 1.8 x 3.5 m
boyutlarındadır. Kapı ile Hacer-i Esved köşesi arasında kalan bölüme
“Mültezem” denir.
Kâbe’nin kuzeybatı duvarının (Irakî ile Şamî köşelerinin) karşısında,
yerden 1.25 m yükseklikte yarım daire şeklinde bir duvar bulunur. Bu
duvara “Hatim” denir. Tavaf bu duvarın dışından yapılır. Bu duvar ile
Kâbe arasında kalan boşluğa da “Hicr-i Kâbe”, “Hicr-i İsmail” veya
“Hatîra” denir. Bu boşlukta Kâbe’ye yönelerek namaz kılınabilir, dua
edilebilir. Ancak Kâbe’ye yönelindiği gibi buraya yönelip namaz
kılınmaz.
Kâbe’nin “Hatîm”‘e bakan duvarının üst ortasında altından yapılmış bir
oluk bulunmaktadır. Halk arasında “Altın Oluk” diye bilinen bu oluğa
“Mizab-ı Kâbe” denir.
Mescid-i Haram
“Mescid-i Haram”, Mekke’de ortasında Kâbe’nin bulunduğu büyük bir
mabettir. Buna “Harem-i Şerif” de denir. Mescid-i Haram, Hz. Peygamber
döneminde, Kâbe’nin etrafındaki küçük bir alandan ibaret iken ilk olarak
Hz. Ömer tarafından genişletilmiş ve etrafı bir duvarla çevrilmiştir.
Daha sonraları Mescid-i Haram günümüze kadar pek çok defa
genişletilmiştir.
Bugün Mescid-i Haram, yüz binlerce insanın içinde ibadet edebileceği genişlikte bir alana sahiptir.
Mescid-i Haram’ın içinde, Kâbe’den başka “Makam-ı İbrahim” ve “Zemzem” kuyusu bulunmaktadır.
“Makam-ı İbrahim”, yaygın görüşe göre, Hz. İbrahim’in Kâbe’yi inşa
ederken iskele olarak kullandığı ya da insanları hacca çağırırken
üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir. Burası “Kâbe Kapısı” nın
bulunduğu duvarın karşısında Kâbe’ye yakın bir yerde bulunmaktadır.
“Zemzem”, Allah’ın Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail’e ihsan ettiği suyun
adıdır. Zemzem suyunun ortaya çıkışı şöyle olmuştur: Hz. İbrahim,
Allah’ın emriyle eşi Hacer ve süt emmekte olan oğlu İsmail’i zemzemin
bugünkü yerinde bulunan büyük bir ağacın altına yerleştirmişti. O sırada
Kâbe yapılmamış ve Mekke şehri kurulmamıştı. Etrafta ne bir insan, ne
su, ne de bir hayat belirtisi vardı. Bu şartlar altında yaşamaya devam
eden Hacer, nihayet su ve yiyeceği bitince çaresiz kalmış, bir can
yoldaşı görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek umuduyla önce “Safa
Tepesi” ne, sonra da “Merve Tepesi” ne çıkmış ve bunu yedi defa
tekrarlamış. Merve Tepesi’ne son gelişinde oğlunu bıraktığı taraftan bir
ses duymuş. Oğlunun yanına geldiğinde orada Cebrâil tarafından zemzem
suyunun çıkarılmış olduğunu görmüş.
Yeryüzündeki suların en üstünü olan “Zemzem”, halen Kâbe’nin 20 m. kadar
doğusunda, “Makam-ı İbrahim” e yakın bir yerde bulunan kuyudan
çıkmaktadır. Bu kuyu tavaf alanının altındadır. Kuyuya biri bayanlara
diğeri erkeklere ait olmak üzere iki ayrı yerden merdivenlerle
inilmektedir. Zemzem suyu, içildiği gibi abdest ve gusülde de
kullanılabilir.
Hz. Peygamber zemzem hakkında şöyle buyurmuştur: “Zemzem hangi niyet
için içilirse o niyet içindir.”(13) Bu itibarla zemzem içerken dilek ve
niyeti belirterek içmek uygundur.
Zemzem içerken, “Allah’ım! Senden yararlı ilim, bol rızık ve her türlü dert için şifa istiyorum.” diye dua edilir.
Mescid-i Haram, yeryüzündeki tüm mescidlerden üstündür. Burada kılınan
namaz da diğer mescidlerde kılınan namazlardan fazilet bakımından kat
kat üstündür.
Umre Nedir?
Umre kelimesi, ziyaret etmek anlamına gelmektedir. Dini bir terim olarak
umre, “Belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girerek Kâbe’yi tavaf
etmek, Safa ile Merve arasında sa’y yapmak ve tıraş olup ihramdan
çıkmaktan” ibarettir.
Umre kelimesi, ziyaret etmek anlamına gelmektedir. Dini bir terim olarak
umre, “Belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girerek Kâbe’yi tavaf
etmek, Safa ile Merve arasında sa’y yapmak ve tıraş olup ihramdan
çıkmaktan” ibarettir.
Umrenin iki farzı vardır: İhram ve tavaf. Bunlardan ihram şart; tavaf,
rükündür. Vacipleri ise sa’y ile tıraş olup ihramdan çıkmaktır. Ömürde
bir defa umre yapmak sünnettir.
Umrenin pek çok fazileti vardır. Özellikle Ramazan ayında yapılan
umrenin sevabı pek çoktur. Hz. Peygamber umre hakkında şöyle
buyurmaktadır : “Umre, diğer bir umre ile arasındaki günahları siler”(7)
“Ramazanda yapılan umrenin sevabı bir haccın sevabına denktir.
Umre için belirli bir zaman yoktur. Her zaman yapılabilir. Ancak, Arefe
günü sabahından bayramın dördüncü günü akşamına kadar yapılması mekruh
görülmüştür.
Umre yapmak isteyenler, gerekli hazırlıkları yaptıktan ve iki rek’at
ihram namazı kıldıktan sonra, “Allah’ım! Senin rızan için umre yapmak
istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyet edip “telbiye”
söyleyerek ihrama girerler. Bu şekilde ihrama girdikten sonra Kâbe’yi
usulüne göre tavaf ederler. Nihayet Safa ile Merve arasında sa’y
yaptıktan sonra tıraş olup ihramdan çıkarlar. Böylece umre tamamlanmış
olur.
Umre İle Hac Arasındaki Farklar
Dikkat Edilecek Hususlar
– Helal para temin etmeli, alacaklarını almalı, borçlarını ödemelidir. Bu mümkün değilse yazı ile tevsik etmelidir.
– Aile efradı, hısım ve akrabaları ile helalleşmelidir.
– Aşırıya kaçmadan yol hazırlığı yapmalıdır.
– Güneşin altında fazla dolaşmamalıdır.
– Otellerde soğutucular gereksiz ve uygunsuz kullanılmamalıdır.
– Yağlı yemeklerden ve dışarıda satılan yemeklerden kaçınmalıdır.
– Buzlu su ve içeceklerden içmemelidir. Kusurlu insanları affetmelidir.
– Elbiselerin beyaz ve pamuklu olmasına dikkat ilmelidir.
– Lüzumsuz alışverişlerle vakit geçirmemelidir. Malayani hareket ve davranıştan kaçınmalıdır.